Suikastçinin Peşinde Avrupa Turu: The Day Of The Jackal

Müziklerinden aksiyon sahnelerine kadar birçok açıdan klasik suikastçi filmlerini anımsatan The Day of The Jackal, tüm klişelerine rağmen tansiyonu yüksek tutmayı başarıyor. Kaçanın, kovalayanın hikayelerini derinliği ile açmayı başararak bizlere katmanlı bir hikaye izletiyor. Frederick Forsyth’nin zamansız karakteri Ronan Bennett imzası ile yeniden hayata geliyor.
Çakal klasiğinin güncel bir versiyonu olan The Day of The Jackal dizisi, orijinal hikayeden aldığı gücü 10 bölüme yayıyor. Eddie Redmayne, rolünün hakkını vererek dizinin kaslarını güçlendiriyor. Öte yandan Çakal, youtube fenomenlerini kıskandıran seyahat rotası ile izleyiciye Avrupa turu attırarak vize sıkıntısı çeken vatandaşlarımızın seyahat aşkı ile yanan yüreğine bir teselli vermeye geliyor.
Soğuk, kendinden emin, tam bir profesyonel olan Jackal kod adlı tetikçinin peşine kamerayı takan dizi, önce başarılı bir kılık değiştirme operasyonu ve ardından etkili bir suikast sahnesi ile açılıyor. Uzun mesafeden tek atışta vurulan hedef ile suikaste kurban giden Alman siyasetçi, dizinin ana hikayesine start veriyor. İlerleyen bölümlerde hedefler değişse de, Jackal’ın soğukkanlılığı aynı kalıyor. Tabii kılık değiştirme başarısı da… Kan dökmekten hoşlanmadığı belli olan, ara ara gözünün önüne gelen sahnelerle ağır travmalar geçirdiğini ima eden karakter, bölümler içinde yaşadığı ikili hayatı ve geçmişini izleyici ile paylaşıyor.
Ölmek ya da öldürmek işte bütün mesele bu...
Eşi Naria (Nam-ı diğer Tokyo - Ursula Corbero) ile İspanya’daki bol güneşli aşk yuvasında sıradan bir iş insanı olarak arz-ı endam eden tetikçimiz, ev ve iş hayatını birbirinden net olarak ayırarak günümüz beyazyakalılarına eve iş getirmemenin mümkün olduğunun dersini veriyor. İspanya’ya döndüğünde elinin kanını silip evinin erkeği oluveren genç adam, dünyanın en tehlikeli suçlusu olarak Avrupa’da, Balkanlar’da fink atarken izleyiciyi rahatsız edecek cinayetlere imza atmaktan geri durmuyor. Yeri geliyor kredi kartını bileyip bıçak yapıyor, yeri geliyor acımadan boğaz kesiyor…
Titreşim modu açık
Her dizide-filmde bir suçlunun peşinde ona kafayı takmış işkolik bir ajan veya polis oluyor ya, bu dizide boşluğu MI6’ya bağlı Bianca Pullman (Lashana Lynch) karakteri dolduruyor. Siyahi bir kadın olan Bianca, Jackal’ı yakalamak için ailesinden vazgeçmenin eşiğine kadar gelirken kendi hayatını da defalarca tehlikeye atıyor.
Dizi gerçekten sürükleyici, ancak izlerken iyi ile kötü yargısını göz önünde tutmak bir hayli zor. Bir anda kendinizi kiralık bir katil için tezahürat yaparken bulabiliyorsunuz. Benzer şekilde Bianca’nın aile dramını izlediğiniz sahneleri ileri almak için ekranda bir skip butonu arayabiliyorsunuz. Tempo sorunu yaratan Bianca aksında izleyici için kontrast yaratmak hedeflenmiş olsa da pek başarılamamış. Maalesef Lashana Lynch’in canlandırdığı karakterin duygusu izleyiciye bir türlü geçmiyor. Böyle olunca seyirci tek kaleli bir maç izler gibi kendini Jackal’ın safında buluyor. İkinci sezonda dizide duygusu daha gerçek bir karşı cephe buluruz umarım.
Güncelleme: Libidokiller item listesinden pileli gecelik çıkarılmıştır
Dizide Jackal’ın hatalar zincirinin, gizliliği bozması ve müşteri ile teması kurmasıya başladığını fark etmemek mümkün değil. Elbette duygularına yenik düşmesi ile bir de… Son tetikçi bükücü Bianca’nın Jackal hakkında ipuçları bulmasını kolaylaştıran bu yanlışları, dizi de 7. bölümde güzel bir benzetme ile ilan ediyor.
Jackal’ı tutan patron bu bölümde, Roma İmparatorluğu’nu yıkanın yönetimi yabancılarla paylaşma kararı olduğunu açıklıyor. Bu çıkarım dizinin malum sonunu fosforlu kalemle çizerek spoiler sunuyor. Dizinin bu anlamda sırların paylaşılmaması gerektiğine dair mesajını biz izleyici olarak alıyoruz ama Jackal’ın ayması daha uzun sürüyor. Ailesi Çakal’ın sırrına adım adım yaklaşırken tetikçimiz yetmez gibi yeni iş ortaklarının daha çok yardımını alıyor. Profesyonel suç draması izleyicilerinin asla yapılmayacak suçlu hataları listesinde ilk sıralarda yer alan bu hatalı hareketler dolayısıyla Jackal’ın da suyu ısınıyor.
Dizi, güzel kurulmuş bir kedi fare oyunu izletirken bir yandan da bir insanın nasıl olup da suikastçi olacağını adım adım flashbacklerle açıklıyor. Bu kısımlardan emperyalizm karşıtı mesajlar çıkarmak mümkün. Ancak dizinin emperyalizm eleştirisi sığ bir suda yüzmekten ileri gitmiyor ve kişisel bir hesaplaşma boyutunda kalıyor. Dahası suikastçimiz işlediği suçların da ideolojisi ile ilgilenmiyor, “para konuşur” diyor. Bu yönüyle dizinin istikrarlı ve evrensel politik mesajlar açısından verimli olduğunu söylemek zor.
Bunun yanında hedeflerinden birinin para trafiğini şeffaflaştıracak bir teknoloji üzerinde çalışan teknoloji girişimcisi olması dikkat çekici. Dizinin iskeletini oluşturan kitap ve sonraki film uyarlamalarında daha çok politik isimlerin hedef alındığını biliyoruz. Sınıf çatışmasını da ideolojik hesaplaşmaların yanında hissediyorduk. Bu kez, bir teknoloji girişimcisinin hedef haline gelmesi, kısmen çağa uygun ve modern bir seçim. Keza kara para ekonomisini zora düşürecek bir yazılımın hedeflenmesi de kapitalizmin öteki yüzüne acımasız bir bakış getiriyor. Ancak antikahramanımız tam da kirli kapitalizmin uşağı olarak izleyicinin alkış tuttuğu bir aktöre dönüşüyor. Dizinin ideolojik mesajlar bakımından belirsizliği de izleyiciye “bu devirde para konuşur” mesajı veriyor olabilir tabii…
Eti kemik geçiyor dedikleri bu muydu?
Dünyada senenin en dikkat çeken dizileri arasında sayılan The Day of The Jackal’ın ikinci sezonunun bir kısmının Türkiye’de çekileceği dedikoduları kulaktan kulağa yürüyor. Buna dair resmi bir bilgi olmasa da diziden öğrendiğimiz bir şey var; güzel yurdumuz Jackal karakterinin resmen doğum yeri. Flashbacklerden öğreniyoruz ki, karakterimiz ilk işini Kıbrıs’ta gelen bir teklif ile almış ve Ankara’da ilk paralı tetikçilik görevini yerine getirmiş. Kısaca, kiralık katil olarak Jackal efsanesi Türkiye’de doğmuş.
Evliya Çelebi’nin eli silah tutanı
Her ne kadar Ankara yerine bambaşka bir yeri plato olarak kullandıklarını görsek de sahnelerdeki simitçi detayları ile mekana Türkiye havası verme çabaları takdir edilesi (dsakajdlkj). Bir drone tutup şehirde gezdiremedin mi ey pinti yapımcı derken, diğer şehirler için de aynı eleştiriler olduğunu biraz araştırınca görüyoruz. Türkiye’nin kötü taklit edilmiş şehir manzarası tek değilmiş. Benzer eleştiriler Estonyalı izleyicilerden de gelmiş. Bir kısmı Tallinn’de geçen dizinin şehir manzaralarının Tallinn ile alakası olmadığı, internette en çok karşılaştığımız eleştiriler arasında.
Avrupa diye Balkanlarda emekli turu yapmış
Bu arada dizinin İspanya, İrlanda, Macaristan, Hırvatistan, Almanya sahneleri de var. Biraz araştırınca Münih sahnelerinin Viyana’da, İspanya Cadiz sahnelerinin Hırvatistan Rabac’ta, Belfast sahnelerinin Londra’da, Belarus sahnelerinin Hırvatistan Labin’de, Estonya Tallinn sahnelerinin Budapeşte’de çekildiğini resmen öğreniyoruz. Velhasıl, coğrafya bilgilerinizi geliştirmek için epey yanlış bir seçim Jackal.
Dizinin Türkiye’de bu denli gündem olmasının tek nedeni bunlar değil. Dizinin sosyal medya hesabından milli silahşörümüz Yusuf Dikeç’li tanıtım videosu yayınlanmıştı. Sporcunun dizide oynayacağına dair dedikodular alıp yürürken söz konusu videonun sadece tanıtım için çekildiğine Türkiye’yi ikna etmek günler aldı. Hala ikna olmayanlar bile var…
Ülkemizde henüz bir platformda yayında olmayan dizinin keşfedilmemiş bir cevher olduğunu söylemek mümkün. Sinefiller dizinin 1973 ve 1997 yapımı filmler ve orijinal hikayenin iskeletini oluşturan kitapla ile bir ilişkisi olup olmadığını merak edebilir. Var efendim… Kitabın yazarı, bugün 86 yaşında olan Forsyth dizinin danışmanları arasında. Ancak kitap, filmler ve dizi ancak uzaktan akraba sayılabilirler. Dizide gördüğümüz bazı sahneler (karpuz sahnesi gibi) ilk filmde de mevcut. Ancak değişen çok şey de var.
Zamansız karakterimiz Jackal teknolojinin ona verdiği yetkilerden yararlanarak kıvrak zekasını daha etkin kullanmayı öğrenmiş. (97 filmindeki gibi bilgisayarla konuşarak silah siparişi verme safdilliğine düşmemişler bu kez. Ayakları daha çok yere basıyor.) Karakter özel hayatı ve hedefleri açısından katman kazanırken, ilk filmde peşindekilerin hepsinin erkek olduğu devlet görevlileri de revize edilmiş. Siyahi kadın polis figürü ile İngiliz istihbaratı medya temsilinde sınıf atlamış. Stili ile salon erkeği görünümünden hala ödün vermeyen modern tetikçimizin hikayesini anlamak için filmleri izlemeniz gerekmiyor. Direkt diziden başlayarak da hikayeye seyirci olabilirsiniz.
Lan yoksa?
Kıssadan hisse, The Day of The Jackal klişelerden beslense de nabzını sürekli canlı tutmayı başaran izlenesi bir dizi. (10 bölüm yerine 7 bölümde de sezonu bitirebilirlermiş ama neyse… Türkiye’deki izleyici için birer saatlik 10 bölüm çerez neticede). Dizinin seyirciyi ikna edemediği mantık hataları, zaman kaymaları ve karakterin ilginç tercihleri var. Yine de aksiyon ve gerilim odaklı bir tetikçi dizisi için vasatın üstünde bir başarı ile karşı karşıyayız.
Basit çözümlerle akıllıca yazılmış, politik yönü sığ olsa da izleyiciye akıl verme gafletinden uzak kalmış bir dizi. Siz de suç ve kovalamaca dizileri seviyor, gerilim ve aksiyon izlerken birazcık zeka pırıltısı görmeyi arzu ediyorsanız The Day of The Jackal’ı izleyebilirsiniz. İyi seyirler…
Meraklılarına, Ursula Corbero’nun bir diğer dizisi Yanık Kokusu hakkında yazı da burada.
*: http://sky.com/watch/the-day-of-the-jackal/filming-locations
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |