Uzaylı İstilası Diye Başladık, Cuntaya Karşı Direniş Öyküsü Çıktı: The Eternaut
.png)
Yaz günü Arjantin’den gelen soğuk hava dalgası ile karşı karşıyayız. İzlerken iliklerinize kadar ürpereceğiniz The Eternaut, Netflix külliyatında yerini aldı. İlk bakışta sıradan bir bilimkurgu dizisi olarak başladı. İlerleyen bölümlerde talihsiz serüvenler dizisi misali fantastik ögelerle izleyeni şaşkın etti, sonunda “yok artık” dedirtti. TC simülasyonundan daha distopik bir evren görebildiğimiz için az biraz da mutlu etti yalan yok.
“Ricardo Darin oynuyorsa bu dizi iyidir” diyerek baştan beklenti yükseltenlerden biri olarak ilk bakışta diziden çok etkilenmediğimi söylemeliyim. Ama biraz tarihi objektiften bakınca dizinin çekmecelerinde neler saklıymış neler? Siz de The Eternaut yani Sonsuzluk Yolcusu dizisini izleyenlerdenseniz gelin şu çekmeceleri bir de beraber açalım. (Spoiler var, uyarmadı demeyin.)
--- SPOİLER ---
The Eternaut konusu; Buenos Aires'te, sıradan gece. Dışarıda protestolar, ekonomik kriz diyalogları, elektrik kesintileri vs. bizimkinin laciverti bir Arjantin panaroması. Juan Salvo adında bir aile babası arkadaşları ile kart oynuyor. (Zaten bilirsiniz bu olaylar hep başroller playstation, poker falan oynarken olur.* Genelde kıyamet Amerika’da kopar ama bu kez Arjantin’deyiz şaşırmayın). Bir anda elektrikler kesiliyor ve yaz günü kar yağmaya başlıyor. (Serdar Ortaç demişti) Ama bu kar, bizim bildiğimiz romantik Noel karı değil. Kara temas edene fatiha… Elektronikler pert, hayat felç. İşte dizimiz, evde hayatta kalan bir grup insanın elektriksiz, elektroniksiz ve bol karlı yaşam savaşını konu alıyor.
Yapay zekayla oluşturulmuş görsel gibi hissediyorum
Hikaye boyunca, bizimkiler sürekli bir yerden bir yere kaçıyor, gizleniyor, bir şeyler bulmaya çalışıyor. Yazar ise her mücadelede "kahramanlık kolektiftir" diyor. Juan’ı biraz öne çıkarsa da kimseyi tek başına süper kahraman ilan etmiyor. Yani herkes birbirine destek olmak zorunda… Öte yandan ara ara giren flashshoot görüntüler ile Juan’ın kafa gidip gidip geliyor. (Sonunda anlıyoruz onların ne olduğunu ama dizide zaten o kadar acayip şey oluyor ki, izlerken pek de düşünmüyorsun.) Kıyamet var, ailesi için her şeyi yapan baba ile dram serpiştirilmiş, börtü böcek ile fantastik bir atmosfer sabit, zaman yolculuğundan uzaylı paranoyalarına kadar bir sürü beklenmedik felaket eklenmiş. Daha ne olsun… Netflix’in yeni aşuresini kaç sezon yeriz göreceğiz… Ama aşure dediysem de iyi bir aşure yani…
Komünizmin memleketlisi Çinliler de ölsün ki alt metin anlaşılsın
Şimdi gelelim The Eternaut’un o bildiğimiz bilimkurgu kılıfının altından çıkan katmanlarına. Aşurenin tarifini yazan şef Héctor Germán Oesterheld, hikayeye eklediği her felaketle aslında tarihi bir gerçekliğe nazire yapmış. The Eternaut bir çizgi roman uyarlaması. İlk versiyonu 50’li yılların sonunda yazılan, ardından dönemin atmosferinden ilhamla 1969 yılında politik alt metni güncellenerek yeniden raflarda yerini alan çizgi roman, Arjantin tarihindeki trajik olaylara sıkı sıkıya bağlı. Ülkede öyle ünlü ki, Arjantin tarihi için kült eserlerden biri.
Uzaylılar gelmeden bir el daha…
Héctor Germán Oesterheld, Arjantin'in sıkı solcularından ve askeri yönetim dönemlerinin en sert eleştirmenlerinden biri. İnsanların ortadan kaybedilmesine kadar uzanan (hatta yazar ve ailesinin de kaybına neden olan) politik karanlık, dizideki metaforlarla sembolize ediliyor. O kar fırtınası, uzaylı istilası, aslında halka gösterilen acımasızlığı, halkın çaresizliğini metaforik bir dille anlatıyor.
Beklenmedik olaylarla hayatları bir anda altüst olan insanların dayanışma çabası ülkedeki direnişe açık bir gönderme. Kontrolü ele alan “uzaylı dış mihraklar” bildiğiniz emperyalizm eleştirisi taşıyor. Öte yandan hikayedeki resmi otorite boşluğu, güvensizliğe ve halk düşmanı yönetime eleştiri. Ailesini korumak için çaba sarf eden Juan karakterinin kafa karışıklığı ise bilinmezliğin göstergesi. Sonsuzluk Yolcusu adıyla ülkemizde yayına giren dizi, ülkede kaybedilen binlerce kişinin hatırasına saygıyla, bu belirsiz atmosferde onların toplumun belleğinden silinmeye çalışılan savaşına atfediliyor. Elbette dizinin çizgi romandan birebir uyarlanmadığını ekleyelim. Modernize edilmiş bir versiyon ile karşı karşıyayız.
Fun fact: Arjantin'in sadece ekonomisi değil dayıları da bize benziyor
The Eternaut - El Eternauta hakkında daha çok bilgi; Oesterheld tarafından yazılan, Francisco Solano López tarafından çizilen El Eternauta, Suplemento Semanal Hora Cero adlı haftalık dergide yayınlandı. Bu dönemde Peron’u tahttan indiren askeri darbe gerçekleşmiş ve Peron’un adını bile anmak yasaklanmıştı.
İlk bakışta yasaklara karşı gelen hiçbir tarafı olmayan bu hikaye, alt metinlerinde Arjantin’deki askeri yönetimin acımasız ve istikrarsız düzenine bir başkaldırıydı. Uzaylıların zihin kontrolü ile insanları birbirine kırdırdığı çizgi roman, Juan’ın insan olarak tek başına acizliğine rağmen kolektif mücadelenin gücüne vurgu yapıyordu.
1961’de ve 1969’da güncellenerek yeniden okurla buluşan öykü, bu kez daha fazla küresel güç göndermesi ile antiemperyalist mücadelenin bir cephesi haline geldi. 1969’da Alberto Breccia’nın çizimleri ile hayat bulan The Eternaut - El Eternauta, Gente’de yayınlanmaya başlasa da bu macera uzun soluklu olmadı. Çizgi seri ilerleyen dönemde Avrupa’da yayınlandı. Daha sonra dönemin güncel politik atmosferine göre revize edilerek 1976’da yeniden ele alınan çizgi romanda, Oesterheld kişisel macerasını da hikayeye konu etti.
Yazar, Juan Salvo ile omuz omuza uzaylılara karşı savaşta yer aldı. El Eternauta II macerasının hemen ardından yazar Oesterheld direniş gruplarındaki faaliyetleri nedeniyle hedefteydi. Aile üyeleri bir bir kaçırıldı. Oesterheld ise 1977’de yakalandı, tutuklandı. En son bir işkence merkezinde görüldüğü, dönemin anılarında yer aldı ve yazarın bir daha izine rastlanmadı. Yazarın kaybının ardından El Eternauta II çizgi romanı Skorpio'da yayınlandı. İlerleyen yıllarda defalarca yeniden yayınlanma ve uyarlanma çabaları olsa da çoğu telif sorunlarına ve anlaşmazlıklara takıldı.
Alberto Ongaro, Pablo Maiztegui, Pablo Munoz, Ricardo Barreiro gibi birçok yazar, eser üzerinde çalışarak seriye katkı sağladı. El Eternauta, zaman içinde Arjantin için bir direniş sembolü haline geldi. Öyle ki Covid-19 döneminde birçok Arjantinli maskeli fotoğraflarında çizgi romana göndermelerde bulundu. 2003 ve 2007 yıllarını arasında, Arjantinli siyasetçi Nestor Kirchner’i çizgi romana uygun kostümle tasvir eden pankartlar kullanıldı. (Kaynak) Bu kült politik çizgi roman, 2015’te yeniden derlenerek sınırlı sayıda kopyayla raflarda yerini aldı. Bunca yıl içinde Adolfo Aristarain, Álex de la Iglesia, Lucrecia Martel gibi isimler çizgi romanı sinemaya uyarlamaya çalışsa da başarılı bir sonuç gelmedi. Çizgi roman, takvimler 2025 yılını gösterdiğinde Netflix için dizi haline getirilerek ekranlara ulaştı.
Uzaylı teknolojisine karşı önemli bir kozumuz var: Murat 131
Dizinin bu etkileyici alt metnini bilince, izlediğimiz şey kafası karışık bir senaryodan daha fazlası haline gelmeye başlıyor ve daha çok puan topluyor. Ayrıca dizinin sanat ekibi de büyük bir alkışı hak ediyor. Zaten felaketi, kar gibi ikonik ve olumlu referansa sahip bir imge ile eşleştirmek iyi fikir, iyi prodüksiyon ile kesinlikle çok daha fazla işliyor. Bu tip bir görsel seçimi Chernobyl dizisinde de görmüştük. İnsanların yağan nükleer felaket karşısındaki hayran bakışlarının hafızalarda iz bırakmaması mümkün değildi. Aynı zıtlıktan ve somutlaşmadan gücünü alan görsellik, dizideki çaresizliği çok daha iyi hissetmemize yardımcı. Öte yandan küçük bir grubun kişisel hikayesine odaklanması,dizinin izleyici ile duygudaşlığını kolaylaştırıyor. Ayrıca görüntü yönetmenliği de başarılı bir örnek sergiliyor.
Kara alışık nükleer başlıklı, termal içlikli kıyamet böcekleri
Peki dizinin olumlu yanlarını bir kenara bırakırsak… Yoran yanları da var. Öncelikle alıştığımız karakterin çoğunlukla karşılaşacağı felaket konusunda izleyicinin bilgi veya sezgisinden bir adım geride kalması daha sık karşılaştığımız bir seçim. The Eternaut’ta ise izleyici, istisnasız her şeyi karakterle beraber ve bir anda öğreniyor. Bu sürprizli stil başta etkileyici olsa da bir yerden sonra, o kadar çok felaketi getiriyor ki, “cringe” geliyor.
Ayrıca ilk 3 bölümün atmosferi klasik felaket dizisi formatındayken, devamında artan fantastik ögeler hikayenin takibini sekteye uğratıyor. Heyecan ve tempo yüksek kalsa da, anlatıdaki bu değişiklik maalesef her izleyici için aynı derecede etkileyici olamıyor. Çünkü izleyiciyi izlediği maceraya ikna etmekte zorlanıyor. Özellikle çizgi roman veya aksiyon meraklısı olmayan, fantastik ögelerden ziyade distopya türüne çekilen izleyici yoruluyor.
Senarist ne yazsa kabul etmişsiniz! Hangi biriyle savaşalım?
---- SPOİLER ---
Héctor Germán Oesterheld ve Francisco Solano López'in aynı adlı çizgi romanından uyarlanan, modernize edilen The Eternaut, 6 bölümden oluşuyor. Bruno Stagnaro tarafından yaratılıp yönetildi. Ariel Staltari ise dizinin yazarlarından bir diğeri. Başrollerinde Ricardo Darín, Carla Peterson, César Troncoso, Andrea Pietra gibi başarılı isimler yer alıyor.
Bu sadece "yaz günü yağan karda türlü felaketlerden kaçan adam" hikayesi değil. Aynı zamanda Arjantin'in en karanlık dönemlerinden, çizgi roman sayfalarına ve şimdi de Netflix ekranlarına sızan bir direniş anlatısı. Kaybolan binlerce kişiye saygı duruşu… Yer yer "cringe" gelen öğeler, aslında dönemin akıl almaz absürtlüğünü yansıtıyor. Dizi bir de bu alt metni bilerek, yeni bir gözle izlenmeyi hak ediyor sanki ne dersiniz?
Gerçi The Eternaut, her şey bir yana Ricardo Darín'in etkili oyunculuğu için bile izlemeye değer. Kıssadan hisse, bu dizi politik olarak yasakların insanların üstüne çöktüğü bir dönemde direnişe örnek ve güç teşkil eden yapısı ile ölümsüzlük kazanmış bir eser. Eksileri olsa da artıları da bir hayli fazla. Hele her gün haberlerde türlü felaketlere şahit olduğumuz bu günlerde, özellikle izlemek gerek.
Şimdiden iyi seyirler.
Ulan ölse miydik acaba ya?
*: Yazıyı buraya kadar okuyanlara ödül gibi bir öneri verelim. Poker masası demişken Gezi Eylemleri sırasında bir oyun masasında toplanmış arkadaşların, politik olayları fona alan hikayesini hatırlayalım. Taksim Hold’em, izlemeyenlerin mutlaka listesine alması gereken Michael Önder yönetmenliğindeki yerli filmlerden biri. Başrollerinde Kenan Ece, Damla Sönmez ve Berk Hakman var. İzlemeye değer, tavsiye olsun.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |